DİĞER
“Bir söylediği diğerini tutmayan, her şeyi sadece kendine isteyen, kendi çıkarını düşünen, bilinçli olarak ısrarla yalan söyleyen bir kişiyi sokakta görseniz bile selam vermekten imtina edecekken, onu bir lider olarak konumlandırmak ve kurtuluş gününün onun sayesinde geleceğini düşünmek, güvenilmez anlatıcının sabit değil, akışkan bir tanım olduğunu da göstermektedir bize.”
"Ludwig de kendi küçük dünyasında, Peu de Jaume’daki odasında, sanat için bir şeyler yaptığını, dolayısıyla da insanlık için bir şeyler yaptığını düşünüyor, üstündeki üniformayı umursamaksızın iyi bir şeyler yaptığına inanıyordu. Hitler’e inanmasını sağlayan da, onu bu inançtan vazgeçiren de sanattı."
“İnsanlığın acılarının kaynaştığı Pandora kutusundan Yunanlılar bütün ötekilerden sonra hepsinin en korkuncu olan umudu çıkarmışlardı. Bundan daha duygulandırıcı simge bilmiyorum. Çünkü umut, inanılanın tersine, boyun eğişle eşdeğerdir. Yaşamaksa boyun eğmemektir.”
Çağlar Tanyeri: Yazılar gittikçe kısalıyor, bilgiler hap hâline geliyor galiba. Akademi dünyasında eğitsel ve bürokratik yükün yanı sıra akademisyenlerin düzenli bir çeviri eleştirisi faaliyetinde bulunması hiç kolay değil...
Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk, O Gün İçin Bir Şemsiye ve Aşk Aptallığı romanlarının yazarı Wilhelm Genazino'nun tuhaf ve huzursuz dünyasına bir yürüyüş...
Ve işte belki o sayede, şu kaybettiğimiz “kokusu” geri gelir zamanın. Şu anda biliyoruz ki, elimizde kokmayan, plastik bir çiçek duruyor
Şeytan dürttü, Ercümend Behzad Lav'ın Bütün Şiirler'ini rafından çekip çıkardım, birkaç şiire gözatacak oldum ki kendimi girdabın içinde buldum, birkaç gün boyunca oradan çıkamadım
Yazar, şair ve çizer Unica Zürn, benzersiz hayatı ve üretimiyle bir parçası olduğu sürrealizm akımının ete kemiğe bürünmüş hâli gibiydi...
Bu yıl üçüncüsü gerçekleşen Alman Polisiye Yazarları Sempozyumu’ndan izlenimler...
Savrulanlar, kökleri ne Almanya’da ne Türkiye’de olan aslında çok da köklerinin peşinde olmayan ama bu hayatla dertleri olan kuşağın romanı
Kıta Avrupa’sındaki İslamofobi’nin altında göçmen düşmanlığı ve onunla ilişkili olarak bir milliyetçilik de yatmaktadır. 1980’lerde İslam’a geçmeye başlayan Alman mühtediler, İslamofobi’nin beslendiği milliyetçiliğin karın boşluğunda yer almaktalar
Emine Sevgi Özdamar: Belki de kendimi sahneye koymak istedim. Oynayarak yazmak. Yazarak oynamak. Önündeki kâğıt bir hatırlama mekânı, aynı zamanda da bir sahne...
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık